Sonrası bizden uzak ya da yoktur sonrası pişmanlığın. Bir
ihtimal. İhtimaller can sıkıcıdır bilirsiniz. Bilmekten başka seçeneğiniz de
yoktur belki de. Belki’lerin arkasına sığınmak çoğu zaman bize iyi geliyor da
olabilir. Kaldı ki kesinlikle bu böyledir demek işin cılkını çıkarmak olur. Kesinlik, bu kadar kasvetli olmasaydı eğer,
başka konuşabilirdi dilim. Düşünüp kahrolmak da hiçbir fayda sağlamıyor ruhuma.
Yersiz espriler yapmaya çalışmak da hafifletmiyor âraf azabını. Bir cevabı vardır
elbet sorularımın. Öncelikle insanı, yani kendimizi tanımalı. Kendini bilmezlik
bahtsızlığı büyümemeli beynimizde. Tanrı’ya inanmak bu kadar zor muydu eskiden?
Merak ediyorum işte. Öyle sanıldığı gibi inanmak sorunları ortadan kaldırmıyor.
Sorular hep artıyor. Cevaplarsa çoğu zaman tatmin etmiyor. Tam da keşke deme’nin
vaktidir. Daha neler bekliyor bizi, yaşarken çıplaklığıyla göreceğiz. Çünkü
görmezden gelemeyeceğimiz ayıpların müşahitleriyiz. Bana inanmak zorunda
değilsiniz. İnanmak dişlerimi de gıcırdatıyor. Gıdıkla; ama sırıtma. Sırıtmak,
irsi bir hastalıktır. Bunu bilmeseniz de olur. Hesabımızı ortaya döksek hepimiz
haklı çıkacağız. Hepimiz kimler oluyor, işte asıl bu soruya cevap aranmalı. Kim
dahil değil bu suça? Eksilen kim? Eksik olan ne? Neden hepimiz? Daha nereye
kadar aklımızın yerinde olduğunu fısıldayacağız kalabalığın kulaklarına. Biri
sustursun ulan beni! Demeyeceğim. Konuşmak istiyorum. Konuşmak; ama yalansız. Kulaklar
ile gözlerin toplamını, neyle çarparsak gördüklerimizin ve duyduklarımızın
oranı çıkar? Çabuk söyleyin. Hayır sarhoş değilim. Günah işlemenin yan etkisi
nedir?
Geçici bir istirahat vermek istiyorum ruhuma:
Bugün bayram. Günlerden cumartesi. Ben ve komşular.
Ben içeridekilerden, komşular dışarıdakilerden. Sabahın erken saatleri. Biri
uyandı. Birileri neden hâlâ uyanmadı hiçbir izahı yok elbette. Ziller anonim
kişilerce tekmeleniyor bazı sıralar. Soran yok. Kim o diyen de kaçtılar. Fakat
aklımı zehirli sorular meşgul ediyor. Yüklemi sonda olan cümleler kurmak için
kendimi yırttığımı kaç kişi biliyor ki? Böyle sıhhatli konuşmak istiyorum işte.
Ne dediğimi anlamaktan yoksun kalmak. Berrak. İşim yazmak ne de olsa. Dağınık
kalsın mesela sokaklar. Kadınlar ben konuşurken de konuşsun imanın şartlarından.
Bugün kaç kişi öldü, hepsinin günahlarını günahsızlar alsın boynuna. Ne çıkar
ki aldatmaktan. İnsanız, hakkımız değil mi?
İç sesler: ‘’Laf.’’
Lafla
günahlarımız azalmıyor işte. Günah işlediğimi görüyorum rüyalarımda. Peşimdeler
sanki. Cinler. Cinleri kabul etmek işime yaramıyor. Anlıyorum. Korku deseniz
arka bahçede bir yerlerde gömülü bekliyor sanki. Karanlıkta bedenlerimize değen
gölgeleri yarıp ışığa doğru koşuyoruz. Dan. Dan. Dan. Dilenciler cirit atıyor ha
bire meydanlarda. Bayramın halası geliyor Gavur memleketinden. Gavura gavur
denmemeliydi. Büyük suç tekrar dirildi. Dini: tanrı biliyor. Uçaklar rötar
yapıyor havasızlıktan. Hacılar işsiz kalıyor sabah sabah. Kurban kesmek artık
caiz değil bu topraklarda. Vakti geçti.
İç kalabalık: ‘’Öldü! Öldü! Valahi de öldü’ğünü yazıyor. Bu haber
başkaydı.’’
Saçma. Oturdum bankın üstüne. Bankalar kapalıydı.
Kuşların beyne ihtiyacı yokmuş. İnsan kanatsız da güzelmiş. Kadının adı ne
zaman zamir oldu hiçbir fikrim yok? Türk din kurumu ne zaman özerkliğini ilan
edecek? Gençler bekliyor. Özgün latifelere hazır değilim henüz. Bağımsızlık
olsun, kabulüm. Ayağa kalktım. Yürüdüm. Böyle başlıyordu bazı romanlar, bazı
hikâyeler, bazı kavgalar. Çalsın o zaman zurnalar. Oynasınlar romanlar.
Romalılar roman değilmiş. İyi halt yemişler. Kelime fetişistliği yapmak denir
buna. Kayalıklarda tek ayak üstünde
duran martılar, bayat simitleri kemiriyor. Bu iyiydi galiba. Galibiz en
sonunda. Kovduk zındıkları hamamlarımızdan. Haremlerin güvenliği benden
sorulur, ey mü’minler! Deniz ve mehtap sordular seni neredesin. Nerdesin saadet?
Bakma bana öyle. Şehirlere bombalar yağardı, ben geceleri dolaşırdım. Menfaatim
aşktan yana yok. Hakikat kuldan gizlenilmez!..
Öteki ben: ‘’Kestik.’’
Kesmesine kestiniz; lâkin yalanı da günahtan
ayırdık. Eşrefi mahlûkatız. Sapık düşüncelerden muaf mıyız, henüz doktor
damlamadı yanımıza. Yarından sonra balkan kışları kapıya dayanacak. Halimiz duman.
Yak bir sigara. Oh ne âlâ. Çek bir fırt. Sigaramın dumanı dam üstünde oynaşır.
İzmaritin üstüne dudak izleri. Kızıl. Aynı renklerin iç güdüleri. Bana sorsan
dur derim, gidenin cezası asılı duruyor askıda. Bir şarkı söyle: Bir kadın
tanıdım. Sonra yabancılaştık birbirimize. Şarkıları ezber eden kaç pezevenk
kaldı bu diyarda? Tevellüdü kaç iblisin? Elleri,
ayakları çapraz olarak kesilsin. Gözleri oyulup çıkarılsın...Emir uygulansın. Bu
sözlerin doğruluk payı var mı? Sırası değil bardak tokuşturmaya. Kadehte duran
su değil şaraptır. Kırmızı. Üzerimde fenalık getiren fenâfillahların mendebur
bakışları. Kerrat cetveline lafımız mı oldu herkesin imanı soyulmaya başladı?
Böyle bir şeydi işte. Önce geldim. Sonra ellerimde kum taneleri denizi
tekmeliyorum. Nasıl yaparsam öyle doğrulur kemiklerim? Bu saatten sonra kendimi
anlatacak değilim. Yazdıklarımın ne kadarı beni ilgilendirir? Deliler geliyor
hatırıma. İntihar eden deliler uykumu kaçırıyor. İntiharı düşünmedim değil. Ölümü
de düşündüğüme göre o halde sorun da yoktur. Aklımdan geçen o kadar sakat
düşünce var ki, anlatırsam toprak kabul etmez bedenimi. Diyelim ki ayakkabımın
üzerindeki karıncayı avucumun içine aldıktan sonra öldürdüm. Eğer kurgusal bir
metnin içinde geçmiş olsaydı sadece okur geçerdiniz bu satırları. Peki
gerçekten öldürdüm deyip sizi biraz daha kışkırtsam. O zaman düşünürdünüz,
sövülmeyi hak ediyor mu diye bu cani. Hata kendi suçunuzu hafifletmek için dava
bile açardınız. İyi de hiçbir kurban masum değildir denilmemiş miydi? Yalan
bilginin kurbanıyım ben de. Suçlu ben değilim, O. ‘’O’’ ise içimizde bir
yerlerde. Kuşkuluyuz. Fakat hiçbir ‘SÖZ’
söylendiği gibi değildir. Baştan sona kadar saçma geliyor olabilir size. Uydurulmuş
sözler misali. Bir şey daha itiraf etmem gerekecek: daha henüz öldürmedim.
Zaten böyle bir düşüncem de yoktu. Sırf bir şeyler yazmak adına kâğıdı
dolduruyorum. Bu da yalan. Mesela bu metin önce öykü olarak yazmaya başlandı; sonra
vazgeçildi. Keyfimin kâhyasıyım. Siz ne derseniz kabulüm yine. Bir itiraf
mektubu desem kaçınız inanacak ki zaten? Hayat öylesine acımasız ki. Günde onlarca
çocuk göçüp giderken sessiz kalırız da, bir karıncayı aranızdan çekip köşeye
attığım için taş yağmuruna tutarız. Sizi
anlamak gerçekten zor sevgili okur. Size nefret ettiğim filmlerden de
bahsedebilirdim, ama korkulur sizden. Ama içimdekileri de söylemeden edemiyorum
işte. Takdir sizin. Ve fakat kimin suçlu kimin ahlaklı olduğu dışında ödevlerimin. Tanrı sonsuzluktur. Görmüyoruz. Sadece inanıyoruz.
ekim 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mağara