”Ben
pratik bir domuzum, fazla konuşmayı sevmem, o yüzden de az konuşup çok çalışacağım”
Hayvan Çiftliği adlı romanını duymayanınız yoktur muhakkak. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört alegorik/politik
romanıyla tanınan George Orwel’ın o baş belası eserinden bahsediyorum elbette ki. Hayvan Çiftliği çağdaş klasikler arasına girmiş en önemli eseridir
yazarın. Bu hepimizce malûm.
Aslına pek huyum olmasa da kısaca konusundan bahsetmekte yarar var: Bir gün bir çiftlikteki domuz, eşek, at, köpek gibi hayvanların yaşlı domuz denilen Koca Reis tarafından çiftlik sahibi gaddar Bay Jones’un hakimiyetinden kurtulmak için provoke etmesiyle bütün zorluklara karşı ortaya koydukları özgürlük mücadelesi ve bu hakka sahip olduktan sonra da aralarında ne gibi entrikaların döndüğü anlatılmaktadır. Kitabın Can Yayınlarındaki arka kapağında da yazıldığı üzre 1940'lardaki "reel sosyalizm"in eleştirisini yapar. Bunun yanı sıra dünya edebiyatında da hiciv türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Gene romanın arka kapağındaki nota istinaden Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır.
Aslına pek huyum olmasa da kısaca konusundan bahsetmekte yarar var: Bir gün bir çiftlikteki domuz, eşek, at, köpek gibi hayvanların yaşlı domuz denilen Koca Reis tarafından çiftlik sahibi gaddar Bay Jones’un hakimiyetinden kurtulmak için provoke etmesiyle bütün zorluklara karşı ortaya koydukları özgürlük mücadelesi ve bu hakka sahip olduktan sonra da aralarında ne gibi entrikaların döndüğü anlatılmaktadır. Kitabın Can Yayınlarındaki arka kapağında da yazıldığı üzre 1940'lardaki "reel sosyalizm"in eleştirisini yapar. Bunun yanı sıra dünya edebiyatında da hiciv türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Gene romanın arka kapağındaki nota istinaden Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır.
Asıl gelmek isteğim yere de gelmiş bulunmaktayım işte; çünkü okurken
büyük bir haz aldığım bu nadide eser, bir tiyatro oyunu olarak karşımıza
çıkıyor. Ve itiraf etmeliyim ki oyunu izleyip çıktıktan sonra ne kadar büyük
bir eser olduğunu bir kez daha anladım. Şüphesiz bunda oyunun da etkisi
olduğunu söylemem gerekir. Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen
oyunu Emrah Eren yönetiyor. Bu kadar
bahsetmişken sahnede devleşen oyuncuların isimlerini anmadan olmaz. Başlıca
rolleri ise Alican Yücesoy(Domuz Napolyon:),
Esra Ruşen, Cihan İnan Bekar, Ali Aziz Çölok, Esra Pamukçu, Sercan Yener, Gözde
Ayar ve Levent Tülek üstleniyor. Kostümleri Sadık Kızılağaç’a, koreografisi
Cihan Yöntem’e Işık tasarımı Yakup
Çartık’a, dramaturjisi Ceren Ercan’a
ait olan oyunun müzik direktörlüğünü Kıymet
Berrak ve Çağlayan Çetin üstlenmektedir.
Yukarıda ifade ettiğim gibi gerek oyunculuklar olsun gerek de
kostümler, ışık vesaire her şeyiyle gelenlere mükellef bir seyir keyfi
yaşatıyor.
Buraya kadar amenna; ama bunun ikinci bir boyutu var
anlattıklarımın. Oyunu seyrederken koltuğumda pek de rahat olduğumu söyleyemem.
Hani bazen beyni kışkırtılır dayanamaz bağırmak istersiniz ya öyle bir ruh
halinin içine saplanırken buldum kendimi. Sanırım sanat dediğimiz tam budur. Bizi
yerimizde bile rahatsız eden yani. Size saçma geliyor olabilir bunlar. Hakkınız
da var belki; ama merak etmeyin meçhul bir darwinistin penceresinden nazar
etmenin vakti olmadığından kıyısından geçmekle yetiniyorum şimdilik, zira oyunu
izlerken ansızın suratınıza alınca tokadı tökezlemeyesiniz diyeydi biraz da bu
keder. Nihai olarak güç ezilenlerin (hayvanların)
eline geçince de hiçbir şey değişmiyor, onu anladım. Değişen sadece kişiler
oluyormuş meğer. Şartlar ve mekânlar bile hep aynı. Hayvan ya da insan bu fark
etmiyor. Eşekler dışında tabi.
Bu yüzden bütün hayvanlar eşektir. Son olarak, oyun afişinin son yıllarda gördüğüm en kreatif afiş olduğunu da söylemekte hiçbir beis görmüyorum. Ve adalet ve adalet. Bin defa adalet! Mutlaka gidin ve izleyin. Karanlığımızı aydınlatan bu oyunu izlemeniz için kaç sebebiniz olacak merak ediyorum.
Bu yüzden bütün hayvanlar eşektir. Son olarak, oyun afişinin son yıllarda gördüğüm en kreatif afiş olduğunu da söylemekte hiçbir beis görmüyorum. Ve adalet ve adalet. Bin defa adalet! Mutlaka gidin ve izleyin. Karanlığımızı aydınlatan bu oyunu izlemeniz için kaç sebebiniz olacak merak ediyorum.
Ünlü tiyatro
kuramcısı Grotowski ne demişti
hep birlikte kulak verelim:
“Hiç
seyircisiz performans olur mu ?
Hiç
olmazsa tek bir kişiye
gereksinim vardır!”