27 Ocak 2015 Salı

''BÜTÜN HAYVANLAR EŞEKTİR''


”Ben pratik bir domuzum, fazla konuşmayı sevmem, o yüzden de az konuşup çok çalışacağım”

Hayvan Çiftliği adlı romanını duymayanınız yoktur muhakkak. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört alegorik/politik romanıyla tanınan George Orwel’ın o baş belası eserinden bahsediyorum elbette ki. Hayvan Çiftliği çağdaş klasikler arasına girmiş en önemli eseridir yazarın. Bu hepimizce malûm.



 Aslına pek huyum olmasa da kısaca konusundan bahsetmekte yarar var: Bir gün bir çiftlikteki domuz, eşek, at, köpek gibi hayvanların yaşlı domuz denilen Koca Reis tarafından çiftlik sahibi gaddar Bay Jones’un hakimiyetinden kurtulmak için provoke etmesiyle bütün zorluklara karşı ortaya koydukları özgürlük mücadelesi ve bu hakka sahip olduktan sonra da aralarında ne gibi entrikaların döndüğü anlatılmaktadır. Kitabın Can Yayınlarındaki arka kapağında da yazıldığı üzre 1940'lardaki "reel sos­yalizm"in eleştirisini yapar. Bunun yanı sıra dünya edebiyatında da hiciv türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Gene romanın arka kapağındaki nota istinaden Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır.


Asıl gelmek isteğim yere de gelmiş bulunmaktayım işte; çünkü okurken büyük bir haz aldığım bu nadide eser, bir tiyatro oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Ve itiraf etmeliyim ki oyunu izleyip çıktıktan sonra ne kadar büyük bir eser olduğunu bir kez daha anladım. Şüphesiz bunda oyunun da etkisi olduğunu söylemem gerekir. Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen oyunu Emrah Eren yönetiyor. Bu kadar bahsetmişken sahnede devleşen oyuncuların isimlerini anmadan olmaz. Başlıca rolleri ise Alican Yücesoy(Domuz Napolyon:), Esra Ruşen, Cihan İnan Bekar, Ali Aziz Çölok, Esra Pamukçu, Sercan Yener, Gözde Ayar ve Levent Tülek üstleniyor. Kostümleri Sadık Kızılağaç’a, koreografisi Cihan Yöntem’e Işık tasarımı Yakup Çartık’a, dramaturjisi Ceren Ercan’a ait olan oyunun müzik direktörlüğünü Kıymet Berrak ve Çağlayan Çetin üstlenmektedir.
Yukarıda ifade ettiğim gibi gerek oyunculuklar olsun gerek de kostümler, ışık vesaire her şeyiyle gelenlere mükellef bir seyir keyfi yaşatıyor.


Buraya kadar amenna; ama bunun ikinci bir boyutu var anlattıklarımın. Oyunu seyrederken koltuğumda pek de rahat olduğumu söyleyemem. Hani bazen beyni kışkırtılır dayanamaz bağırmak istersiniz ya öyle bir ruh halinin içine saplanırken buldum kendimi. Sanırım sanat dediğimiz tam budur. Bizi yerimizde bile rahatsız eden yani. Size saçma geliyor olabilir bunlar. Hakkınız da var belki; ama merak etmeyin meçhul bir darwinistin penceresinden nazar etmenin vakti olmadığından kıyısından geçmekle yetiniyorum şimdilik, zira oyunu izlerken ansızın suratınıza alınca tokadı tökezlemeyesiniz diyeydi biraz da bu keder. Nihai olarak güç ezilenlerin (hayvanların) eline geçince de hiçbir şey değişmiyor, onu anladım. Değişen sadece kişiler oluyormuş meğer. Şartlar ve mekânlar bile hep aynı. Hayvan ya da insan bu fark etmiyor. Eşekler dışında tabi. 



Bu yüzden bütün hayvanlar eşektir. Son olarak, oyun afişinin son yıllarda gördüğüm en kreatif afiş olduğunu da söylemekte hiçbir beis görmüyorum. Ve adalet ve adalet. Bin defa adalet! Mutlaka gidin ve izleyin. Karanlığımızı aydınlatan bu oyunu izlemeniz için kaç sebebiniz olacak merak ediyorum. 
Ünlü tiyatro kuramcısı Grotowski ne demişti hep birlikte kulak verelim:

“Hiç seyircisiz performans olur mu ?
Hiç olmazsa tek bir kişiye gereksinim vardır!”