Terli bir geceydi. Yatağından kalktı, bekledi. İlk defa bir böcek gibi ne
kadar çaresiz olduğunu hissetti. Bu acınası haline birden gülümsedi. Bu gülümse,
aykırı bir kahkahaya dönüştü bir müddet sonra. Düşündü. Banyoya gitti. Uzun
zamandır yapmadığı bir şey yaptı ve soyunmaya başladı.Sol memesindeki bene dokundu.
Banyo dolabının içinden orta sınıf ailelerde görmeye alışkın olduğumuz sarı
tarağı çıkarıp vücudundaki siyah kılları
taramaya başladı şiddete mahal veren belgisiz bir nobranlıkla. Saçını
tarayamamanın acısını bedenindeki kıllardan çıkarıyordu sanki. Aynı hınçla çekmeceden
çıkardığı cep aynasından suratına baktı ve hiç
beklenmedik bir anda gözlerini yumarak tarağın köhnemiş dişleriyle yüzünü hunharca
taramaya koyuldu. Kanlar aynaya fışkırıyordu. Aklını yitirmiş gibiydi adeta. Göz
göze geldiği aletinin ufak olduğunu fark edince, taramayı kesti.
Banyodan çıktı. Şortunu giydi. Bornozunu
üzerine geçirerek yatak odasına doğru hareket etti ve geçen hafta, son anda öldürmekten
vazgeçtiği kadının dudaklarını ısırdığı o ânı hayal etti. Kanama devam ediyordu
hâlâ. Balkona çıktı. Beyaz bir havluyla kanı durdurmaya çalıştı. Başarılı
olamadı ama. Masanın üstünde ağzına kadar dolu bir bardak süt vardı.İçinde fail-i
meçhul bir cinayete kurban giden bir sineğin cesedi öylece duruyordu. Sineği
fark etmesine rağmen hiç umursamadı ve kafasına dikti sütü. Bardağı yaladı. O
kadınla sevişir gibi. Kendi bedenine dokunur gibi. Sandalyeye oturdu. Midesinin
bulandığını hissetti. Kusmak istedi, ama kusamıyordu.
Bulantı, yerini bir sancıya terk etti. Karnını
yumrukluyordu durmadan. Ne olduğunu o da anlamıyordu. Ne yaptıysa dindiremedi
karnının acısını. Havluyla yüzüne bastırıyordu. Işıklar kesildi ansızın.
Salonun içinde gezinen bir sivrisineğin vızıltısı, salondaki sessizliğin
ahengini bozuyordu. Mutfağa geçti ve dayadı ağzını musluğa. Ağzındaki suyla
gargara yapıyordu. Lavaboya püskürttü. Su bile dindirememişti ağrısını. Bağırmaya,
daha da bağırmaya başladı. Neden bu kadar bağırdığının bilincinde bile değildi. İçgüdüsel olarak
gerçekleşiyordu her şey sanki. Pencereyi açtı, etrafa bakındı. Kahvenin
karşısındaki eve iki kişinin girdiğini gördü. Gecenin bir saatinde oraya neden
girdiklerini anlama çalıştı. Nihayet mide bulantısı geçmişti artık. Elektrikler
kaldığı yerden devam etti aydınlatmaya. Her şey normalleşiyor gibiydi. Buzdolabının
kapısını açtı. Baktı.Kapadı. Sinirleri yatıştı, derken elektrikler kesildi yine. Utanma duygusuna kapılmadan bütün bildiği küfürleri
ağzından salıverdi. Bir mum yakmak istedi, ama ateş bulamıyordu. Oysa kibrit
şortunun cebindeydi. Mumu yaktı. GÜLDÜ. Sonra hiç hesapta olmayan bir şey oldu.
Tanrı’yı düşündü ve daha bir çok şeyi. Şey’lerin anlam kazandığı bir andı. Toparlamaya
çalıştı kendini. En son olarak da Tanrıya, yani kendine sövdü.
Kapı
çalındı. Fakat hiç önemsemedi.Yerinden kalkmadı bile. Susmasını bekledi.
Yanağından halının üzerine dökülen kan pıhtıcıkları etrafa dağılıyordu. Kollarına
baktı. O kadının tırnak izlerini gördü. Gülümsemedi bu sefer. Kapı sustu. Mumu
eline aldı ve terasa doğru yürüdü. Onlarca
fotoğrafların içinde o kadının fotoğrafını aramaya başladı. Ama bir türlü
bulamıyordu. Sinirlenmeye, iyice sıkılmaya başladı. Aramaktan vazgeçti. Camdaki
yansımasına takıldı gözleri. Kendine uzun uzun baktı. Mumu işaret parmağıyla
tek celsede söndürdü. Kaybetti gölgesini. Camı açtı ve…İş o an elektrikler
kesildi.
‘’Abi
artık gidelim çok geç oldu.’’, dedi tarihi geçmiş gazeteleri masaya bırakarak.
‘’Dur biraz daha bekleyelim, belki gelir elektrikler; merak ettim sonunu.’’
‘’Ama çok geç kaldım. Ayrıca bu saate kadar film izlemek de neymiş.’’
‘’Az önce izlerken öyle demiyordun ama.’’
‘’Kusura bakma ama, ben gidiyorum abi.’’
‘’Tamam,tamam; ama az müsaade et
de şu bardakları yıkayayım.’’
‘’Bırak abi, yarın ben hallederim. Gazeteleri dağıtmaya çıkmadan önce
gelip yıkarım.’’
‘’Az bekle işte,etrafı toparlayıp çıkacağız.’’
‘’Acele et abi çok uykum var, inan çok yorgunum…’’
‘’O değil de adam ne yapacaktı acaba…Ulan tam kesecek zamanı buldular ha!..’’
Genç
gazeteci cevap vermedi... Eve girdiler. Evinin elektrikleri de kesikti. Genç
gazeteci üstünü değiştirdi. Mutfaktan bir mum getirdi, hemen yaktı. Oturdu. Masanın
üstündeki su bardağını fark etti. Şaşırdı. Gülümsedi. Pencereyi açtı. Dışarıya
baktı. Kaldırımda bir sokak kedisi ve elinde bir bira şişesiyle yampiri yampiri
yürüyen bir adam vardı sadece. Bir süre sonra dışarıdaki manzara onu kesmemiş
olacak ki camı kapadı. Oturdu yine. Mumu sağ eline aldı ve ters çevirdi. Sol
avucunu açtı. Mum sabırsız bir şekilde eriyordu. Adam tuvaletten çıktı. Baktı
önce, fakat ses etmedi. Zaten onun çıktığını da fark etmemişti genç gazeteci. Avucunu
kapadı ve sıkmaya başladı. Mumu bıraktı masaya ve öylece uzanmaya başladı.
Kapı
çalındı…
Çay kazanını da doldurduktan sonra,‘’Artık
şimdi gidebiliriz…Hey sana diyorum’’dedi adam…Genç gazeteci uyandı…
aralık 2013