Dinleyin ey varlığını hiçe sayan idare-i
maslahatçılar ve dübür-ü muazzamasını toprağa terk eden behey kazkafalılar,siz
de işitin!
Çok zor bir dönem geçiriyoruz diye varlığımızı
hiçlik uğruna fedâ edecek değiliz. Asla vazgeçmeyeceğiz ayaklarımızı ferahlatan
toprakların huzur senfonisinden.Bizi yıldırmaya gücünüz yetmez, anlayın artık.
Küflenmiş ağız kokunuzdan da bıktık!.. Geceleri ceset çiğneyen mahlûkatlar gibi
her tarafı sardı kokusu boğazınızın.Şunu da unutmayın ki; nereye giderseniz
gidin, bir çırpıda
tanıyacaklar gölgelerinizin karanlık
renginden.Nereye kaçarsanız kaçın, vuracaklar ağzınızdan fışkıran salyalardan.Uslanın
ve çökün yerlerinize; vatanı yok Tanrıların.
Görüyorsunuz yine dumura uğrattım sizi. Hiç
beklemiyordunuz değil mi böyle bir çıkışı? Aslında, onların hiçbiri umurumda
değil,ne düşünürlerse düşünsünler. Şuan tek derdim var, o da Godot’nun sıhhâti.
Son aldığım bilgilere göre ağır bir melankoliğe yakalanmış.Kimseyi görmek
istemediği gibi tedavi olmayı de refüze ediyormuş; fakat ısrarlara daha fazla
dayanamayıp hastanenin yolunu istemeden de olsa tutmuş.Ne de olsa serde
erkeklik,şey yani korku var.Öfkemi mâzur görün;ama dayanamıyorum bu hasrete.
Hayır hayır aklıma kötü şeyler getirmemeliyim.Yanına gidip, belki sen gelmek
istemiyorsun Godot ama,biz hep bekliyoruz seni,deyip sonra dönmek,bir de o
uyurken kulağına: Godot,sen ölmemelisin,sana
ihtiyacımız var,demeyi ne çok isterdim;hani yeni doğan çocukların kulaklarına
ezan okunur gibi usulca.
Fakat hâlâ aklım almıyor,nasıl olur da bu çok
önemli şeyi kaçırırız,nasıl duymayız.dün geceden beri bunu düşünüyorum,çıldırmak üzereyim
resmen.Merak etmeyin birazdan anlatacağım.Eminim siz de duyunca çok
şaşıracaksınız,hatta kafanızı duvarlara vurmak isteyeniniz bile olacak; öyle
umuyorum yani.Biraz daha sabretmelisiniz.Önce şu gündemi irdeleyelim hep
birlikte; siyaset,şiir,roman vesaire vesaire…
Tabii edebiyatı bir kenara bırakalım şimdi,asıl
konumuz politika(çok yüz).Bakalım daha ne kadar şeyi bizden saklayacaklar ve
daha ne kadar yalanı doğruymuş gibi anlatacaklar bize.Çünkü ‘’Politikacılar
gerçeği gizlemek,sanatçılar ise gerçeği göstermek için yalan söyler’’ Öyle
bakmayın suratıma bu kadar güzel lafı elbette ki ben söylemedim ve dilim de dönmez
söylemeye zira.Bu söz V for Vandetta’ filmine ait.Ben sadece elçiyim ve elçiye
zevâl olmaz.
Sanırım siz de hiç memnun değilsiniz, politikacıların
takip ettiği şu politikadan.Nereye gidiyoruz,sonumuz ne olacak gibi sorularla
kafanızı zincirlemiş durumdasınız. Umut etmeyi ise çoktan alfabenizden söküp
atmış gibisiniz.Sürekli ya….sa…ya…se...Ama hiçbir zaman aklınıza
bekleyelim,bakalım n’olacak gelmiyor.Oysa siz, geleceğini bile bilmediğiniz
birini haftalardır hiç bıkmadan,şikâyet etmeden umutla bekliyorsunuz.
Neden?
Çünkü kendinizi ona inandırmışsınız,şayet
gelirse bir gün bizi burada görsün,yanında olduğumuzu bilsin diye. İkisi de farklı
şey değil mi?! Bu ülke sorunu,diğer bir deyişle vatanın tehlikeyle olan
imtihanı,nasıl aynı kefeye koyarsın diye dem vuruyorsunuz belki de.Haklısınız,ama
emin değilim. Vatanı en çok siz seviyorsunuz ve en çok siz sahip çıkıyorsunuz
vatan’a. Oysa vatan, her gün 0.50 TL’ye satılıyor ve gıkınız bile çıkmıyor. Bu
nasıl bir çelişki, bu nasıl bir riyârkârlık? Hani, vatana ilk popu getiren şarkıcı
Erol Büyükburç’un haykırdığı gibi: vatanı en çok size sormak gerek,en çok size;
saksı değilsiniz çünkü.
Durun,daha söylediklerim bitmedi,öyle kaçıp nereye gidiyorsunuz? Vatan'ı kurtarmaya mı yoksa?
I understand you
Anonim bir şaire mülhem olarak:
Siz bana nâkıs nâmütenahiden zâit nâmütenahiye
dek vız gelirsiniz!
Bunu herkes bilir, siz de bilin!
Dağılabilirsiniz.
Harun Aktaş
Nisan
2013