1 Aralık 2014 Pazartesi

Bir Katil Aranıyor



Bir pazar akşamı bir biletle ne yapılabilir sizce? 

Sinemaya gidilebilir. Bir konsere  ve/ya bir tiyatroya gidilebilir ya da bir bir trene binilip bir yerlere gidilebilir. Yani demek istediğim her şey yapılabilir. Dolayısıyla tercihimi ben tiyatrodan yana kullandım. Ama öncesinde gidip gitmeme konusunda da arafta kaldığımı söylemek zorundayım. Karar vermem gerekiyordu. Ya gidecektim ya evde oturup  keşkeler oturacaktım. Nihayet gitmeye karar verdim. Biletini aldığım oyunun adı: Katil. 




 ''Sahne Depo'' oyuncuları tarafından sahnelenen bir oyun. Konusu da kısaca şöyle: Şiddet kavramının toplumdan bireye mi yoksa bireyden topluma mı geçtiğini sorgulayan Katil’’ kelimesinin kadın, erkek aile üzerinden sosyal hayattaki karşılığı sahneye taşımaktadır. Buraya kadar herhangi bir sorun görünmüyor siz de farkındaysanız. Gayet güzel anlatılmış kâğıt üzerinde ve merak ettiğiniz için de gidip seyretmek istiyorsunuz. Sanata bir katkınız olacağından veyahut tiyatro sahnelerinin kapanmasını protesto etmek için de değil.  Zira sanat hep var olacaktır ve tiyatro sahneleri kapanmaya devam edecektir. İstesek de istemesek de. Durum aynı ile vâki ama.  Umut ve hayal kırıklığı aynı yolda ilerlerse de çoğu zaman tarih böyle tekerrür eder. Ne yazık ki.

Asıl sorun şuradaydı: İzlediğim ile biletini aldığım oyun birbirinden alakasız bir vaziyet içinde başladı. Öyle ki acaba son anda oyunun konusunda bir değişikliğe mi gidildi diye düşünmeye başladım. Ta ki oyunun bir yerinde ‘’katil’’ lafı geçinceye dek. Evirip çevirmeyeceğim lafı, berbat ve ucuz bir oyundu.  Kendimi ilk defa aptal yerine koymuş gibi hissettim bir tiyatro seyircisi olarak. ‘’Kadınlara uygulanan şiddet’ten toplum olarak hepimiz haberdarız ve kınıyoruz da bunu. Karşısındayız illetin. Amenna. Fakat böylesine hassas bir konu ancak bu şekilde istismar edilebilirdi. Tiyatro eleştirmeni olmaya ne hacet, tiyatroyla az buçuk ilgilenen birçok kişi vahim durumu görürdü zaten. Tiyatro kursiyerlerinin- ki kursiyerlere haksızlık yapıyorum şuan- sergilemeyeceği oyunculukları konuya dâhil etmiyorum bile. Oyunun samimiyetsizliğini yazanın ve yöneten’in kafasındaki dağınıklığa bağlıyorum, ki yazan ile yöneten aynı kişiydi. Zorlama yapılmış espriler bir yana, sanki prova yapmadan sahneye çıkmış gibiydiler. Olur mu böyle, böyle olur mu? O an mizahla ilgilen bir dostumun şu sözünü hatırladım: Cahil güldürür ama komik değildir. Komik duruma düşer'' -Daha vahimi sahnedekiler güldüremediler de. 

Anlamadığım şey ise, oyun başladıktan ''10 saniye'' sonra nasıl olur da bir insan çıkmak ister? İster. Bal gibi de ister. Ben de çıkmak istedim çünkü.  Önlerde bir yerde oturmasaydım çıkardım belki ama, seyircileri rahatsız etmemek adına bekledim sonuna kadar. Çok eskiden. Eskiden. Kötü performans sergilen oyunculara domates, yumurta atılırmış. Eskilerin bir bildiği varmış gibi buna ihtiyaç duyuyorlarmış. Ve inanın mübalağa etmiyorum, bir saati aşkın süre nasıl dayandım gelin bir de bana sorun. bir de oyun iki perde olmasına rağmen, tek perdeye indirmişlerdi. Onlar da farkında olmalıydılar bu performansın. 

Bir dizi sahnesinde yaşanmıştı,  bir adamdan gizli bir bilgiyi almak için kendisini sandalyeye bağladılar. Bilahare Popstar Ajdar’a ait bir şarkıyı dinlettiler. Tabii işkence olarak. Adam daha fazla dayanamadı tabii ve itiraf etti. Sadece buydu. Nihayetinde saf ve temiz düşüncelerle yazılmış olması- ki öyle düşünmek istiyorum- hiçbir şeyi değiştiremez. Kötü oyun her zaman kötü oyundur. Zira sosyal bir proje falan da değildi. Peki çok duyarlı oldukları için miydi bu konu seçimi? Bilemem. Gerçek olan bir şey var: Gündemdeki sıcaklığını her daim muhafaza eden bir konu  olduğuydu. Zira çaresiz kadınları yalnız bırakmamak adına, orada bulunmak ister vatandaş; çünkü vicdanlarını bu şekilde rahatlamaya giderler çoğu zaman. Ellerinden geldikleri bu olduklarını düşünürler. Haklılar da. Son olarak, oyunu eleştirmek için, bir şeyler olması gerekirdi, o yüzden bu bir eleştiri yazısından çok bir uyarıdır gitmeyenlere!






                            Kasım 2014