Toprağından
koparılmış cansız bir kök parçası gibi hissediyordum kendimi. Oysa masum
kalabilmek, şımarılmış bir teferruattan başka hiçbir şey değildi benim için. Biliyordum.
Kendimden büyük laflar ediyordum; ama haklıydım gene de. Herkesten daha fazla
hem de. Buna rağmen bu düşünce zıplayışları huysuzlaştırıyordu bedenimi. Birden
bağırmak istedim; bunun beni hafifletebileceğini düşündüm
çünkü. Yapamadım. Durdum ve
anlamaya çalıştım iç çalkantılarımı. Büyükbabamın duvardaki fotoğrafına ilişti
gözlerim birden. ‘’Senin bu hallerini hiç tasvip etmiyorum küçükhanım’’ der
gibi süzüyordu beni. Bir labirentin karmaşık koridorlarında gezinen çirkin bir
fareden hiçbir farkım olmadığını hissettim o an. Hangi tarafa yöneldiysem
kendimi bir çıkmaza giriyor gibi hissediyordum. Sonra korkularımın alışık
olmadığı bir ses her şeyi ter yüz etti. Korkudan rûhuma sığınan küçük adımlarla
sese doğru yürümeye başladım. Büyükbabamın odasının kapısı açıktı. Bir yandan soğuk
bir rüzgâr vuruyordu suratıma. Titriyordum. Korkum depreşiyordu her adımdan
sonra. İlerlemeye devam ettim. Daha önce yitirdiğim korkularımla yüzleşmişçesine,
’’BÜYÜKBABA!.. BÜYÜKBABA!..’’diye avazım çıktığı kadar seslendim. Ancak hiç
yanıt vermiyordu. Sebebini de sorgulamaya vaktim yoktu. Odanın kapısından
bakacaktım ki, ’’Yezda!.. Hadi uyan çabuk, öğlen oldu’’ diyen annemin alelâde
sesiyle uyandım. Fakat bu defa büyükbabamın yensimiş bakışlarına çarptı
gözlerim. Rüya ve hakikat arasında volta atıyordum sanki. Etkisindeyim hâlâ
gördüğüm rüyanın. Saçmaladığımı düşündüm.
Bekledim.
Düşündüm.
Ve biraz daha zorladım bilinçaltımdaki kırıntıları. Bu
anlaşılmaz halimi bir türlü anlayamıyordum. Benliğime yabancı hissettiğim duygular
içinde kıvranıyordum. İyice saçmaladığımdan emindim artık. Sonra büyükbabamın ölmeden
bir saat önce odasına girdiğim o ânı hatırlamaya çalıştım. Sürekli bir şeyleri
hatırlama çabasındaydım. Toparlamaya çalıştım kendimi; ama başaramadım. Annem
evden ayrıldı. Babamla ikimiz kaldık evde. Üst katta, uzun koridorunun sonunda,
hafif loş ışıklı odada antikacıdan aldığı yeni kol saatini tamir etmekle
meşguldü babam. Odanın kapısını tıklama gereği duymadan hemen daldım içeri ve başladım
asıl derdimi anlatmaya: ’’Ben, elma yemek istiyorum’’, dedim. Babam yüzüme
bakma ihtiyacı bile duymadan, ’’Bana niye söylüyorsun bunu kızım, gidip
yesene’’ diyerek hiç beklemediğim bir cevabı yüzüme fırlattı.’’ Ama ben,
ağaçtaki o elmayı istiyorum, dedim. Bu meselede ne kadar arzulu olduğumu
belirterek devam ettim sözlerime: ’’Tıpkı büyükbabamın eskiden ağaçtan
kopardığı gibi’’. Elindeki saatin nefes alıp verişini odaya gerilimli bir hava
katıyordu-tik tak.tik tak.tik.tak-. Babam,
saati hayatta tutma çabasında olduğundan sözlerimi hiç umursamadığını
fark ettim. ‘’Madem öyle o zaman annenin gelmesini bekle ‘’diyerek başından
savmaya çalışıyordu. ‘’Hayır, ben koparmak istiyorum elmayı’’ dedim. Bilinçsizce
sergilediğim oyunculuğumun doruğuna
çıkmaya çalışıyordum. Başarılı bir epizota imza atmak üzereydik ikimiz de.’’Peki
peki, hadi git’’ diye hiç beklemediğim bir yanıt daha aldım. Oysa pes etmek üzerydim. Ne
yaptığının farkında değildi belli ki babam. Evet evet öyle olmalıydı. Hiç vakit
kaybetmeden dışarı fırladım. Tahta merdivenleri hızlıca çıkarak evinin
avlusunda benden işaret bekleyen Cumali’ye ‘’ bize gelmesini söyledim. Yüzümdeki
tebessümü düşürmeden aşağıya indim. Cumali’nin bu saatlerde dışarıda bulunması hiç
doğru değildi. Yasaktı. Babası öyle uygun görüyordu çünkü. Artık ağaca
tırmanmak için ikimiz de sabırsızlanıyorduk. Tam o esnada, annem geldi. Ne
diyeceğimi bilemedim. Uzun uzun bakıştık.’’Sakın bir delilik yapayım
deme Yezda, sakın’’ diye ihtar ettikten sonra içeri girdi. Bu sefer kabaran şanssızlığımı
dışa vurmamak için zor tutuyordum kendimi. Şaşkındım. Kaç haftadır bu ânı
bekliyordum. Ne yapıp edip muhakkak çıkmalıydım ağaca. O elmayı yemeliydim. Başka
çaresi yoktu. İç sözlerim beni ürkütüyordu. Fakat aklım hâlâ babamdaydı. Nasıl
oldu da, müsaade etti: Yasaktı. Haramdı. Belki de önemsememeliydim bu kadar.
Neticeye bu kadar yoğunlaşmamın hiçbir faydası dokunmayacaktı belki de. Suratıma
avanak bir kurbağa gibi öylece bakan Cumali’ye, ‘’Hadi yardım et de, ağaca
tırmanayım’’, diyerek sevincimi örseledim.
‘’Ama Annen…’’
‘’Bırak şimdi annemi.’’.
Ağaca tırmanıp, o elmayı benim ısırmam gerektiğini söyledim.
Sadece bir elma kalmıştı koca ağaçta çünkü. Benim hakkımdı. Fakat bir türlü
almayı beceremiyordum. Sağlam bir şekilde durabileceğim bir dala çıktım. Cumali’nin
tırmanıp elmayı koparmasını söyledim. Ama elmayı ısıran ilk ben olacaktım. Anlaşmamız
böyleydi. Elma artık avuçlarındaydı...KOPARDI. Ve nihayet O elma elimdeydi
artık. Dişlerimin arasına alarak, masaldaki cadıyı bile kıskandıracak kocaman
bir ısırık attım. Bu sefer de Cumali’yle bakıştık. Yaptığı davranışın yanlış
olduğunu ama yine de korkunun ecele hiçbir faydası olmadığını hissettiren bir
ses tonuyla ‘’Şimdi n’olacak’’dedi
‘’Sustum.’’
Hava kararmaya başlamıştı. Cumali’nin gitmesi
gerekirdi artık. Babası gelip onu evde görmemesi hiç iyi olmayacaktı yoksa.’’Hadi
o zaman ben kaçıyorum küçük hanım’’diyerek ayrıldı Cumali. Bense azılı
dişlerimle elmayı kemiriyordum…Birden iki el silah sesi duydum. Babam koşarak
yanıma geldi ve sarıldı bana. Annemden hâlâ ses çıkmamıştı.’’ Annen nerede
Yezda?’’, diye benim de annemi merak etmeme sebep olacak bir soru sordu babam.
Halbuki annem içerideydi. Yani orada olmalıydı.
Dışarı çıktık.
Neden toplandığını anlamadığımız bir kalabalık
vardı. Hiçbir anlam veremedik önce. Ürkek adımlarla yanlarına yaklaşmaya
çalıştık. İçimdeki korku hâlâ büyüme telaşındaydı. Kalabalığı elleriyle hemen
yardı babam. Ben biraz geride olanları seyrediyordum…Gördüklerim beni derinden
yaralamıştı. Sokağın ortasında birkaç dakika önce yasağı çiğnediğimiz Cumali’nin
cansız bedeni öylece yatıyordu. Gözleri açık kalmıştı ve bana bakıyordu sanki. Elma
ağır geliyordu elime sanki. Ve düşüverdi.
Cumali’nin bedeninden akan kana doğru yuvarlanmaya başladı. Açık kalan sağ
elinin parmaklarının orada durdu. Babam onun gözlerini kapadı.
Hece Dergisi, Sayı 64
Merhaba, yeni keşfettim ben burayı Harun Bey. :)
YanıtlaSilMerhaba, ben de yorumunuzu yeni gördüm, hayret :)
YanıtlaSil