29 Haziran 2013 Cumartesi

Godot’yu Beklerken




Godot gelecek, hiç endişe buyurmayın. Sizi boşuna bekletmiyorum cancağızım,muhakkak gelecek. Hayır, kendisini şahsen hiç görmedim, lâkin geleceğine dair söylentiler geldi kulağıma. Söylenti deyip de geçmeyin rica ederim, ya hakikat payı varsa,ol vakit ne olacak hiç düşündünüz mü?  

Şu zamana dek, beklenen kişinin geldiği nereden mi görülmüş?  İlk defa lafı gevelemeden  ziyadesiyle haklısınız demek istesem de, diyemiyorum.Ama ussal sorular sormaya başladığınızın siz de farkındasınızdır umarım.Epey yol katettiniz..Beni şaşırtıyorsunuz ziyadesiyle. Bu istikrarı bırakmamanızı dilerim. İlk zamanlar düzeleceğinizden pek emin değildim doğrusu, ancak bu akşam benimde  yanılabileceğimi öğrettiniz.  Benimle alakalı sarf ettiğiniz sözler için ise  müteşekkir olduğumu belirtmek isterim.Bu kadar sevildiğimi bilmezdim; sözlerime önem verilmediğini sanıyordum mamafih. Hatta benden nefret ettiğinizi sanıyordum. Hicap duyuyorum bundan mütevellit.

İyi ki varsınız,söylenecek başka kelam bulamıyorum zira.

Hadi,yaklaşın biraz daha,gözlerinizin içine bakıp öyle devam etmek istiyorum laflarıma. Kulaklarınızı da iyi açın. Godot’yu beklemek mecburiyetindeyiz, başka çaremiz yok! O gelirse memlekette her şey değişecekmiş gibi bir his var içimde.Beni anlamaya çalışın cancağızım. Tanımıyorum kendisini dedim ya az evvel,yoksa neden söylemeyeyim kim olduğunu. Ya gelmezse, ne mi olacak dediniz? Hayır hayır, böyle bir ihtimal mevzubahis bile olmamalı, katiyen. Buyurunuz sizi dinliyorum. ‘’Godot, Mesih olabilir mi?’’dediniz. Fevkalade bir soru bu. Şuan cevap vermek istemiyorum lakin(galiba bu soruya hazırsızlık yakalandım).Başka bir toplantıda derin derin ele alalım.Ne dersiniz?

Anlaştık o zaman.

 Sessiz olun lütfen, ezan okunuyor. Ezan dedim de aklıma bir hikâye geldi. Müsaadenizle paylaşmak istiyorum: bir gece canım çok sıkkındı. Can sıkıntımı gidermek için birçok saçmalık yaptımsa da geçmedi.Kendimi dışarı attım hemen. Güneş batmak üzereydi.Yürümeye devam ettim kaldırımda.Bir süre sonra ‘’eş…eş hedü eş…hedü eş hedü…’’ diye minarenin hoparlöründe ses kontrolü yapan bir müezzin sesi dokundu kulaklarıma. Anladım ki akşam ezanı okunmak üzere. Nereye baktığını bile bilmeyen o adamlar gibi yoldan geçenlerin çoğunun başı minareye yöneldi.Herkesin yüzünde bir tebessüm dağılıyordu etrafa. Fuzuli yapılan akşam sohbetlerine malzeme çıktığından belki de bu kadar tebessüm ediyorlardı,bilemiyorum. Bense gülemeyecek kadar kızgındım aslında bu müezzine.Uydurma değil elbette bu anlattıklarım. Tamamen yaşanmış bir hikâyeden bahsediyorum.

Bazı müezzinlerimiz kendilerini assolist olarak mı görüyor acaba, mikrofonu elerine alırlarken? Keşke bununla kalsalar sadece.  Neyse yormayayım sizi. Sözlerime alınıp dışarı çıkan mı var dediniz? Hani nerede göremiyorum. Ya da boş verin onları,biz kendi halimize bakalım. Şaklabanları kaale alacak yaşı çoktan geçtim. Size de tavsiye ediyorum. Hem, onlara pabuç bırakacak göz var mı ben de? Yaaa!..
Cancağızım boşuna yaklaşın demedim.Bir bildiğimiz vardı ki gelin dedik. Biraz önce neler olabileceğini tahmin etmiştim. Ermiş falan değilim,böyle bir iddiam da yok(en nihayetinde şuan.) Sakın elimi öpmeyi kalkışmayın, öptürmem... Bize yakışık kalmaz da ondan.

‘’Godot!.. Godot...Godot!.. ‘’

Bu konuyu kapattığımızı düşünüyordum,ne oldu size böyle birden anlamadım ki. Kaldı ki Godot’nun böyle bir adam olduğunu tahayyül etmek bile istemiyorum.Siz, Godot deyince ivedilikle gelebileceğini mi sandınız yoksa? Hah ha ahaa! Siz burayı tribünle karıştırdınız herhalde.Gidin orada böğürün.  İçinizde kurtlanmış yabani hayvanı ancak bu şekilde dışarı çıkarabilirsiniz.Ben de çok izledim zamanında,ancak sıkıldım.Kendime başka bir meşgale buldum. Buna rağmen yine ara da bir televizyonun başına geçip izlerim. Alışkanlıklardan kurtulmak o kadar kolay değil biliyorsunuz. Sizin gibi böğürmezdim tabii ki.Edebimizle izler sonra da evimize geçerdik.  Sizi tenzih ederim ama, niye bağırdığının farkında bile olamayan birkaç ahmaktan mütevellit  maçlara da gidemez olduk.Ahmaklar!..Hangi takımı tuttuğumu söyleyemem. Ama söylediklerimden anlayabilirsiniz. Pek bir ehemmiyeti olmadığını en çok da ben bilirim. İlk aşk gibidir bu,bırakınca unutulmuyor öyle.

Bu bahsi hemen kapatalım,daha fazla konuşmak istemiyorum. Döndük dolaştık topa bağladık ya sohbetimizi, daha ne diyebilirim ki. Sizin de ilginizi celbetti tabii, uyarmadınız. Her şey arapsaçına döndü resmen.Neyden bahsedeceğimizi unuttum. Kafamı toparlamalıyım.

Son olarak;

Godot’dan umudunu kesen var mı?

Yok mu?


Dağılabilirsiniz!