22 Nisan 2013 Pazartesi

Vatanika






Dinleyin ey varlığını hiçe sayan idare-i maslahatçılar ve dübür-ü muazzamasını toprağa terk eden behey kazkafalılar,siz de işitin!

Çok zor bir dönem geçiriyoruz diye varlığımızı hiçlik uğruna fedâ edecek değiliz. Asla vazgeçmeyeceğiz ayaklarımızı ferahlatan toprakların huzur senfonisinden.Bizi yıldırmaya gücünüz yetmez, anlayın artık. Küflenmiş ağız kokunuzdan da bıktık!.. Geceleri ceset çiğneyen mahlûkatlar gibi her tarafı sardı kokusu boğazınızın.Şunu da unutmayın ki; nereye giderseniz gidin, bir çırpıda
tanıyacaklar gölgelerinizin karanlık renginden.Nereye kaçarsanız kaçın, vuracaklar ağzınızdan fışkıran salyalardan.Uslanın ve çökün yerlerinize; vatanı yok Tanrıların.

Görüyorsunuz yine dumura uğrattım sizi. Hiç beklemiyordunuz değil mi böyle bir çıkışı? Aslında, onların hiçbiri umurumda değil,ne düşünürlerse düşünsünler. Şuan tek derdim var, o da Godot’nun sıhhâti. Son aldığım bilgilere göre ağır bir melankoliğe yakalanmış.Kimseyi görmek istemediği gibi tedavi olmayı de refüze ediyormuş; fakat ısrarlara daha fazla dayanamayıp hastanenin yolunu istemeden de olsa tutmuş.Ne de olsa serde erkeklik,şey yani korku var.Öfkemi mâzur görün;ama dayanamıyorum bu hasrete. Hayır hayır aklıma kötü şeyler getirmemeliyim.Yanına gidip, belki sen gelmek istemiyorsun Godot ama,biz hep bekliyoruz seni,deyip sonra dönmek,bir de o uyurken kulağına: Godot,sen  ölmemelisin,sana ihtiyacımız var,demeyi ne çok isterdim;hani yeni doğan çocukların kulaklarına ezan okunur gibi usulca.

Fakat hâlâ aklım almıyor,nasıl olur da bu çok önemli şeyi kaçırırız,nasıl duymayız.dün geceden  beri bunu düşünüyorum,çıldırmak üzereyim resmen.Merak etmeyin birazdan anlatacağım.Eminim siz de duyunca çok şaşıracaksınız,hatta kafanızı duvarlara vurmak isteyeniniz bile olacak; öyle umuyorum yani.Biraz daha sabretmelisiniz.Önce şu gündemi irdeleyelim hep birlikte; siyaset,şiir,roman vesaire vesaire…
Tabii edebiyatı bir kenara bırakalım şimdi,asıl konumuz politika(çok yüz).Bakalım daha ne kadar şeyi bizden saklayacaklar ve daha ne kadar yalanı doğruymuş gibi anlatacaklar bize.Çünkü ‘’Politikacılar gerçeği gizlemek,sanatçılar ise gerçeği göstermek için yalan söyler’’ Öyle bakmayın suratıma bu kadar güzel lafı elbette ki ben söylemedim ve dilim de dönmez söylemeye zira.Bu söz V for Vandetta’ filmine ait.Ben sadece elçiyim ve elçiye zevâl olmaz.
Sanırım siz de hiç memnun değilsiniz, politikacıların takip ettiği şu politikadan.Nereye gidiyoruz,sonumuz ne olacak gibi sorularla kafanızı zincirlemiş durumdasınız. Umut etmeyi ise çoktan alfabenizden söküp atmış gibisiniz.Sürekli ya….sa…ya…se...Ama hiçbir zaman aklınıza bekleyelim,bakalım n’olacak gelmiyor.Oysa siz, geleceğini bile bilmediğiniz birini haftalardır hiç bıkmadan,şikâyet etmeden umutla bekliyorsunuz.

Neden?

Çünkü kendinizi ona inandırmışsınız,şayet gelirse bir gün bizi burada görsün,yanında olduğumuzu bilsin diye. İkisi de farklı şey değil mi?! Bu ülke sorunu,diğer bir deyişle vatanın tehlikeyle olan imtihanı,nasıl aynı kefeye koyarsın diye dem vuruyorsunuz belki de.Haklısınız,ama emin değilim. Vatanı en çok siz seviyorsunuz ve en çok siz sahip çıkıyorsunuz vatan’a. Oysa vatan, her gün 0.50 TL’ye satılıyor ve gıkınız bile çıkmıyor. Bu nasıl bir çelişki, bu nasıl bir riyârkârlık? Hani, vatana ilk popu getiren şarkıcı Erol Büyükburç’un haykırdığı gibi: vatanı en çok size sormak gerek,en çok size; saksı değilsiniz çünkü.


Durun,daha söylediklerim bitmedi,öyle kaçıp nereye gidiyorsunuz? Vatan'ı kurtarmaya mı yoksa?

I understand you

Anonim bir şaire mülhem olarak:

Siz bana nâkıs nâmütenahiden zâit nâmütenahiye dek vız gelirsiniz!
Bunu herkes bilir, siz de bilin!





Dağılabilirsiniz.




Harun Aktaş
Nisan 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mağara